4 Ocak 2017 Çarşamba

Bebek Bakımında Rol Paylaşımı

Bebek, anne ve babanın hayatında çok şeyi değiştirir. Günlük yapılan faaliyetler bebeğe göre şekillenir çoğu zaman. Bebeğe ayrılan vakitten kalan sürelerde anne ve babalar, kendilerini iyi hissettirecek aktiviteleri yapmaya devam eder. Peki bebek bakımında anne mi daha fazla role sahip yoksa baba mı? Bu sorunun cevabı bir çok etkene göre değişmekte ancak kültürel faktörler önemli bir etken olarak rolleri etkilemektedir.
Özellikle emziren anneler, bebekleri ile daha çok vakit geçirirler.  Ancak burada görev dağılımı yapmak, eşit ilgi ve bakım sağlamaya çalışmak önemlidir. 
Anneler, bebek bakımında çok daha hassas davranırlar. Hatta bazı anneler bebeğin bakımını baba dahil olmak üzere kimseye yaptırmak istemez. Baba, bebeğin bakımını sağlamaya çalıştığında eleştirilerin hedefi olur. Anneler, "Bezi yanlış bağladın", "Emziği yıkamadan verme." vb. direktifler vermeye çalışır. Pek çok yeni baba bebekle ilgilendiğinde  bu şekilde eleştirilere maruz kalır. Annenin babayı eleştirmesinin altında onun dışında kimsenin bebeğe bakamayacağına dair tutum oluşturur. Bu tutum, babanın kendisini yetersiz hissetmesine neden olabilir. Bu da zaman içerisinde babanın, bebeğin ihtiyaçlarını karşılama konusundaki heves ve motivasyonunu düşürür.
Toplumsal ön yargılar da babanın bebek bakımı konusunda arka planda durmasına neden olabilir. "Erkek, bebek bakmaktan ne anlar. " şeklindeki bakış açısı babayı bebek bakımından uzaklaştırabilir, babada özgüven eksikliğine neden olabilir.
Bebeğin bakımını sağlamaya çalışan babaya müdahale edilmemesi en doğrusudur. Babanın bu konuda bilgi yetersizliği var ise, bilgilendirici söylemler kullanılarak babanın bebeğe bakması istenilebilir. Babanın cesaretini kırmamak adına öncelikli olarak iyi yaptığı eylemler vurgulanabilir.
Bir başka seçenek de baba ile bebek yalnız bırakılarak babanın deneme yanılma yolu ile bebeğin bakımı konusunda bilgi sahibi olması sağlanabilir. Ancak babanın bebeği ile vakit geçirme konusunda kısıtlı bir süreye sahip olması, bebeğe uyguladığı yanlış bakımın sonucunu görmesini engelleyebilir. Örneğin; babanın bebeğin bezini yanlış bağlaması sonucu bebeğin dışkısının dışarı taşmasına neden olmuşsa bunun sonucunu da görmesi gerekir. Aksi halde tekrar aynı şekilde bezi bağlayarak hatayı düzeltme şansı yakalayamaz. Burada annenin babayı eleştirmesi doğru bir davranış değildir. Bu durum babanın kendini yetersiz hissetmesine neden olabilir. Ayrıca annenin ilk annelik deneyimi ise ve bebek bakımı konusunda fazla bilgi sahibi değilse, bu konudaki destek mekanizmaları yetersiz ise anne de deneme yanılma yöntemini kullanacaktır!
Bebek sürekli ilgi ve bakım isteyen bir varlıktır. Bir kişinin sürekli olarak bebekle ilgilenmesi o kişinin tükenmiş hissetmesine neden olabilir. Kişi kendi bakımına, hobilerine vb. günlük faaliyetlerine zaman ayıramazsa fiziksel ve ruhsal açıdan sorunlar yaşayabilir. Bu sebeple, bebek bakımının paylaşılarak yapılması sağlıklı olandır. Evdeki işlerde nasıl iş bölümü yapılması gerekiyorsa bebek bakımı konusunda da iş bölümü yapılmalıdır.
Bu şekilde bakımı paylaşılan bebek, huzurlu bir ortamda gelişen bir bebek olacaktır.

28 Aralık 2016 Çarşamba

Bebeklerin Dilinden İletişim




Bazı bebekler, belirli sesleri çıkarmaya erken başlar. Bizimki ses çıkarmaktan öte, isim söylemeye başladı bile! Haakkkı kimse artık!
Bu sesler bizlere neler anlatıyor kim bilir? Bizim için önemli olan, bebekler bu sesleri çıkardığında bizim ne yapacağımız.
Bebekler bu ve bunun gibi sesleri çıkarmaya başladığında, seslerin tekrarlanması çok önemlidir. Seslerin taklit edilmesi ile birlikte bebekler karşılıklı konuşmayı, iletişimin temel özelliklerini öğrenirler. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Lütfen konuşma kurallarına uyun! Biri ile konuşurken nasıl sözünün bitmesini bekliyorsak aynı şeyi bebeğimizle konuşurken de yapmamız gerekiyor. Onun çıkardığı sesleri taklit etmeden önce, çıkardığı seslerin yani konuşmasının bittiğinden emin olun. Daha sonra ona zaman tanıyarak tekrar bir ses çıkarmasını bekleyin. Eğer size cevap veriyorsa karşılıklı konuşmaya başlamışsınız demektir. Kurulan bu iletişimde dikkat edilmesi gereken diğer bir husus; dinlenildiğini hissetmesi. Bebekler sizin onu dinlemediği kanısına varırsa, kendilerini huzursuz hissedebilir. Ortaya çıkan bir huzursuzluk söz konusuysa, kurmaya çalıştığınız iletişimi tekrar değerlendirin.
Bebeğin seslerini tekrar etmek dışında onlarla gün içerisinde (özellikle beslerken, bezini değiştirirken) konuşmak da yine ileride kuracağı sağlıklı iletişim açısından son derece önemlidir.  Bu konuşmayı tiz bir ses tonu ile yapmak bebeklerin daha çok dikkatini çekmekte ve yapılan araştırmalar da bebeklerin bu tona ayrı bir ilgi duyduğunu göstermektedir.

Ayrı Bir Dil: 'Motherese'

Bebeklerle kurduğunuz iletişimde, farklı bir ses tonu kullandığınızı, sürekli tekrarlanan sözlerinizin olduğunu fark etmiş miydiniz? Ben, bilinçli olmayarak 'motherese' denilen bu dili çok fazla kullandığımı fark ettim. Onunla konuşurken ayrı bir ton, daha basit kelimeler kullandım. Tekrar ettiğim kelimeler oldu. 'Motherese' ya da 'Baby Talk' olarak bilinen bu dil, "normal" konuşma şeklimizden farklı yapılar ve kelimeler içermektedir. Burada cümleler daha kısa ve basittir. Onunla kurulan bu özel dilde, bazı cümleler, kelimeler sürekli tekrarlanır. 'Şimdi ve burada' vurgulanır.

Özetle; bebeğiniz ile konuşmak, onun çıkardığı sesleri taklit etmek, onunla ilişkinizi ve iletişiminizi güçlendireceği gibi, onun dil gelişimine de büyük etki kazandıracaktır.

25 Ekim 2015 Pazar

Sosyal Psikolojide Tutum Nedir? Nasıl Oluşur? Tutumu Değiştirmek Mümkün Müdür?

Tutum Nedir, Özellikleri Nelerdir?

Tutum, bir bireye atfedilen ve bireyin bir nesne veya bir kişi ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilim olarak tanımlanmaktadır. İnsanların siyasal görüşlerini, dini algılarını, bir ürünün hangi markasının daha iyi olduğunu, bir insandan neden hoşlanmadığımızı belirleyen tutumlarımızdır.

Tutumlar gözle görülmez fakat gözle görülebilen bazı davranışlara yol açabilmektedir. Yol açtığı bu davranışların gözlenmesi sonucu tutumların var olduğu öne sürülebilir. Örneğin, evli bir erkeğin ihtiyacı olduğu halde eşini çalıştırmaması bu kişinin kadınların iş hayatına katılımı konusunda olumsuz bir tutuma sahip olduğunu düşündürür. 

İnsanlar birden fazla tutuma sahiptir. Bazı tutumlarımız diğer bir tutumumuz ile ilişkili olabilmekte iken bazı tutumların arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Aralarında bir ilişki bulunsa da bulunmasa da bir tutumda yaşanan değişme diğer tutumu etkileyebilmektedir. Mesela, dini tutumumuz değiştikçe kadın-erkek ilişkilerindeki tutumumuz da değişebilmektedir. 

Bir tutum ne kadar kuvvetliyse o tutumun davranışa dönüşme ihtimali o kadar yüksektir. Ama bunu birçok neden etkilemektedir. Çok iyi olduğunu düşündüğümüz bir diş macunu markası ile dişlerimizi fırçalama ihtimalimiz oldukça yüksektir. Ancak iyi olduğunu düşündüğümüz marka diş macununu alma imkanımız yoksa macunun iyi olduğunu düşündüğümüz halde daha ekonomik bir macun ile dişlerimizi fırçalamamız gerekecektir.

Tutumlar Nasıl Oluşur?

Kimse tutumlarla doğmaz. Tutumlar öncelikle aile yanında oluşur ve sonrasında sosyal çevrenin katkısı olur. Kişisel yaşantılarımız da tutumların oluşmasında etkilidir ancak toplumsal öneme sahip tutumlarımızı( dini, siyasi tutumlar vb.) aile, akran grupları, medya, toplumsal gruplar aracılığıyla öğreniriz. 

Tutumlarımızı Değiştirmek Mümkün Müdür?

Tutumlarımızın değişmesi mümkündür ve iki yolla gerçekleşmektedir. Bunlardan birincisi kendiliğinden gerçekleşen değişim; bireyin tutumu ile davranışları çatıştığı zaman gerçekleşir. Diğeri ise etkileyici iletişimle mümkün olabilmektedir. Etkileyici iletişimde, etkileyen kişinin güvenilirlik, sevilme ve benzerlik özelliklerini taşıması gerekmektedir. Yeni marka bir ürünün tanıtımında bu konuda daha önce çalışmaları olan ve toplumda ün kazanmış bir kişinin yer aldığını düşünelim. Bu kişinin etkileyici özellikler taşıması nedeniyle üreten firma ve ürünün de aynı özelliklere sahip olduğunu düşünmemize neden olacaktır. Yani ürün güvenilir ve iyi bir ürün olmasa bile ürüne karşı tutumumuz etkileyen kişi sayesinde olumlu olarak gelişecektir. Ancak bu ünlü ismin firmanın ortağı olduğunu öğrendiğimizde, kişinin güvenilirliğini yitirmesi tutumumuzun değişmesine ve dolayısıyla ürün hakkındaki tutumumuzun da değişmesine neden olacaktır. Bu sebeple  tutumlar hakkında oluşan yeni öğrenimler de etkileyici iletişimi etkilemektedir.

Özdeşim kurma eğilimimiz sevdiklerimizle aynı fikre sahip olma isteğini doğurmaktadır. Sevdiklerimizle aynı fikirde olmamak bizi rahatsız edeceğinden sevdiğimiz insanların duygu, düşünce ve davranışlarından etkileniriz. Bu sebeple etkileyen kişinin sevilen biri olması tutumun değişiminde etkili olabilmektedir.

Tutumların değişiminde; tutum sahibinin oluşturduğu tutum, belirli bir tutarlılık içerisinde olmadığında tutumun değişmesine neden olmaktadır. Örneğin, Ali, Ahmet' ten nefret etmekte ve Ali' nin siyasal görüşü sağ grup bir partiyi temsil etmektedir. Ahmet' in sol grup bir partiyi savunması, Ali' nin Ahmet ile ilgili tutumunu değiştirmeyecek hatta tutumunun daha güçlenmesine neden olacaktır. Ancak Ahmet' in sağ grup bir partiyi savunması Ali için dengesiz bir durum ortaya çıkaracak ve çünkü sevilmeyen birinin sevilmeyen bir fikre sahip olması beklenir. Kendisi ile benzerlik gösteren bir düşünceye sahip olduğunu gösteren bir düşünceye sahip olması onun o kadar da kötü biri olmadığı şeklinde düşünmesini sağlayacak ve Ali' nin Ahmet ile ilgili tutumunun değişmesine neden olacaktır. 

Görüldüğü gibi tutumlar hayatımızda büyük önem taşımaktadır. Sahip olduğumuz duygu, düşünce ve davranışlarımızın çoğu aslında oluşturduğumuz tutumlara etkili edebilmekte ve tutumlarımız da duygu, düşünce ve davranışlarımızı etkileyebilmektedir. 

Deneyimlemeden elde ettiğimiz tutumların bazıları kimliğimizin oluşmasına katkıda bulunsa da bazı tutumlar da yanlış fikir sahibi olmamıza neden olmaktadır. Bir olayın, kişinin veya nesnenin "aslında öyle olduğunu/olmadığını" görmemize engel olmaktadır. Toplumsal önem taşıyan tutumların öncelikle ailede öğrenildiğini, medya, akran grubunun da önemli olduğunu öğrendik. Bundan yola çıkarak; ailelerin çocuk yetiştirirken tutum oluşumu konusunda özen göstermesi, kendilerinin güvenilirliğini sorgulamadıkları tutumları çocuğunun öğrenmesine izin vermemesi ve ayrıca çocuğun kişisel yaşantı sonucu ile elde etmesine de imkan tanıması gerekmektedir.

Kaynak: Yeni İnsan ve İnsanlar/ Çiğdem Kağıtçıbaşı


17 Ekim 2015 Cumartesi

Çocuk ve Ergenlerde Madde Bağımlılığına Karşı Koruyucu Faktörler

 Psikiyatrik bir sorun olarak kısaca bağımlılık, kişinin ruh ve beden sağlığı ile gelişimini olumsuz etkileyen, kısa ya da uzun vadede zararlı etkiler yaratan ve buna rağmen madde kullanımına devam etme durumu olarak tanımlanabilir.

 Çocuklarda bağımlılık ciddi bir sorundur. Bağımlılığın gelişmesinde belli risk faktörleri mevcut olduğu gibi bağımlı olmayı önleme ya da bağımlı olmamayı sağlamada koruyucu faktörler de mevcuttur. Bu faktörlerin oluşumunda birey ve aile/çevre büyük önem taşımaktadır.

 Bireyin madde bağımlılığından korunması için öfke ve dürtü kontrol becerisinin yüksek olması, stresle başa çıkma becerisinin iyi olması, iyi bir akademik başarıya sahip olması, sağlıklı iletişim kurma becerisi ve kendini ifade etme becerisinin iyi olması, sorumluluk duygusunun gelişmiş olması gerektiği düşünülmektedir. Ayrıca sağlıklı bir yaşam tarzının olması ve maddeye karşı bir tutum ve davranış  geliştirmiş olması gerekmektedir.

 Aile veya çevrede, bireyi madde bağımlılığından koruyan 'koruyucu faktörler' den bazıları ise şunlardır:

- Olumlu rol modeli olma.
- İlgili ve destekleyici bir ebeveyn.
- Olumlu ve sağlıklı aile tutumu.
- Aile bütünlüğü(Parçalanmamış aile)
- Tutarlı ve etkili disiplin.
- Güvenli konut ve okul alanı.
- Sosyo-ekonomik düzeyin yüksek olması.
- Madde kullanımı olmayan aile.
- Sağlıklı yaşam imkanı.
- Sosyo-kültürel yapı.

 Söz konusu bu beceri ve kazanımların doğumdan itibaren anne-çocuk ilişkisi ile başladığını unutmamak gerekir. Çocuğun gelişim dönemlerinde kazanımlar devam etmektedir. Hatta bazı beceriler yalnızca belirli gelişim dönemlerinde kazanıldığından çocukların önemli gelişim dönemlerinde ebeveynlerin daha hassas davranması gerekmektedir. Ailenin bakım kalitesi arttıkça çocuğun olumsuz tutum ve davranış ediniminden uzak kalacağı unutulmamalıdır.